• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/AlperOsmanGenc
  • https://www.twitter.com/aogenc
  • https://www.instagram.com/genchukukburosu
www.genchukuk.info
Vakitler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam213
Toplam Ziyaret218246
Üyelik Girişi

Yargıtay Kararları

'TERLİK' TCK ANLAMINDA SİLAH MIDIR?

Yargıtay 3. Ceza Dairesi

Esas : 2013/13372

Karar : 2014/4349

Tarih : 11.02.2014

 

KASTEN YARALAMA SUÇU

HAKSIZ TAHRİK

SİNKAFLI KÜFÜR

TERLİKLE YARALAMA

TCK.6, 29, 50, 86

 

Sanığın üzerine atılı basit kasten yaralama suçundan dolayı, seçimlik cezalardan hapis cezasına hükmedilmesi karşısında, bu cezanın adli para cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeyerek 5237 sayılı TCK’nin 50/2 nci maddesine aykırı davranılması ve sanığın eylemini 5237 sayılı TCK`nin 6/1-f.4 maddesine göre silahtan sayılan terlikle gerçekleştirmiş olması karşısında sanığın cezasında TCK`nin 86/3-e maddesine göre arttırım yapılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak; gereği görüşüldü;

Sanığın üzerine atılı basit kasten yaralama suçundan dolayı, seçimlik cezalardan hapis cezasına hükmedilmesi karşısında, bu cezanın adli para cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeyerek 5237 sayılı TCK’nin 50/2 nci maddesine aykırı davranılması ve sanığın eylemini 5237 sayılı TCK`nin 6/1-f.4 maddesine göre silahtan sayılan terlikle gerçekleştirmiş olması karşısında sanığın cezasında TCK`nin 86/3-e maddesine göre arttırım yapılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine; Ancak;

Mahkemenin kabulünün, katılanın sanığın görümcesi olduğu ve suç tarihinde sanığın evine geldiği, evde tanık Recep`i görünce sanığa sinkaflı bir şekilde küfür ettiği, bunun üzerine sanığın da aynı şekilde katılana sinkaflı şekilde küfür ederek yerden aldığı terliği katılanın gözüne vurduğu" şeklinde olması karşısında sanık hakkında 5237 sayılı TCK`nin 29 uncu maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun karar yerinde tartışılmaması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 s. Kanun`un 8/1 inci maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK`un 321 inci maddesi uyarınca isteme uygun (BOZULMASINA ), oy birliğiyle karar verildi.

Y3CD 11.02.2014 E.2013/13372 - K.2014/4349

Kaynak:  Kazancı Hukuk

---------------------------------------------------------------------------------


AYIPLI ARAÇ SATIŞI VE EKSİK BİLİRKİŞİ RAPORUNA DAYANILARAK KARAR VERİLMESİ…

T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 

Esas No:2014/32099  Karar No:2015/26391

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde temlik alan davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı F..Oto Tic. ve San. Aş’den 28.12.2010 tarihinde Fiat Punto marka aracı satın aldığını, bir hafta içinde Start&Stopla başlayan arızanın farklı boyutlara ulaştığını, servise başvurduğunda servis yetkililerinin aracı test edip resetlediklerini, aracı teslim aldıktan 20 km sonra aracın tekrar arızalandığını, servise döndüğünde bu kez de aracın sensör arızası sebebiyle aracı tekrar resetleyerek kendisine teslim ettiklerini, ertesi gün eve dönerken 60-70 km hızla seyir halindeyken aracın aniden stop edip tüm sistemin kilitlendiğini, aracın bariyerlere çarpıp maddi hasar meydana geldiğini, İstanbul Tüketici Hakem Heyeti’ne yaptığı başvuru sonucu alınan bilirkişi raporunda da aracın ayıplı olduğunun belirlendiğini, ayıplı aracı bu haliyle kullanmasının mümkün olmadığını ileri sürerek, ayıplı aracın bedelinin iadesine, olmadığı takdirde misli ile değişimine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı F..Oto Tic. ve San. Aş’den satın aldığı davaya konu aracın ayıplı olduğunu ileri sürerek, ayıplı aracın bedelinin iadesi, olmadığı takdirde misli ile değişimi istemi ile eldeki davayı açmış, davalılar davanın reddini dilemiştir. Mahkemece; bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen kök rapordan sonra düzenlenen 3 ayrı ek raporla kök rapor arasında çelişki görülmekte ise de, davalı tarafından ibraz edilen kullanım kılavuzu ve teknik özellikleri belirtilen belgelerin bilirkişi heyetince incelenerek oluşan kanaatlerinin malın ayıplı olarak nitelendirilemeyeceği noktasında pekiştiği, 4077 SY’nın 4/1 maddesinin teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelikleri sağlayan tanımların kullanma kılavuzunda belirtildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükme esas alınan ve keşif sonucu düzenlenen bilirkişi heyetinin 18.10.2011 tarihli kök raporunda; incelenen ve yol testi yapılan davaya konu aracın kullanım hatasından kaynaklanmayan, imalat hatasına dayalı, çok kısa kullanım mesafesinde ortaya çıkan, satın alma esnasında makul ve yeterli süre incelemeyle anlaşılamayacak olan, seyir güvenliğini olumsuz etkileyecek tarzda çalışması nedeni ile gizli ayıplı mal niteliğinde olduğu belirtilmesine rağmen, 1. ek raporda; yapılan yol testinin hill holder sistemi bulunmadığı kabul edilerek gerçekleştirildiği, kök raporun bu tespitler çerçevesinde düzenlendiği belirtilmekle beraber, kullanım kılavuzunun 119. sayfasındaki açıklamanın yetersiz olduğu, mekanizmanın işlevini ve kullanım tarzını kullanıcıya açıklama yönünden gereken netlikte olmadığı vurgulanmış, 2. ek raporda; raporlar arası farklılığın aracın yokuşta durmasından sonra tekrar harekete geçirilme yöntemiyle ilgili olarak kullanım kılavuzunun 119. sayfasındaki açıklamanın yetersiz ve mekanizmanın işlevini ve kullanım tarzını kullanıcıya açıklama yönünden gereken netlikte olmamasından kaynaklandığı açıklanarak, pert durumundaki aracın keşif günü hazır edilemediği, bu nedenle aracın davalılara iadesinin mümkün olup olmadığı ve pert değeri konusunda mütalaada bulunmalarının mümkün olmadığı belirtilmiş, 3. ek raporda ise; 1. ek rapora atıf yapılarak davaya konu aracın ayıpsız olarak değerlendirilmesi yönündeki görüşleri göz önünde bulundurulduğunda pert halindeki aracın davalılara iadesinin uygun olmadığı yönünde görüş bildirmişlerdir. Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen kök rapor ve ek raporların; davaya konu aracın ayıplı olup olmadığı, kullanım kılavuzunun 119. sayfasındaki açıklamaların tarafların sorumluluğuna ne şekilde etki edeceği konularında karar vermeye yeterli tespitler içermediği, eksik ve yetersiz raporun bu haliyle hükme dayanak alınamayacağı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin otomotiv anabilim dalında uzman bilirkişilerden oluşacak bilirkişi heyetinden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekir. Mahkemece, değinilen bu yönler göz ardı edilip, eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


KİLOMETRESİ OYNANAN ARACIN SATIŞI DOLANDIRICILIK OLUR MU?

T.C. YARGITAY   15.Ceza Dairesi

Esas: 2011/24601  Karar: 2013/8497   Karar Tarihi: 07.05.2013

ÖZET: Araba alım satım işi yapan sanığın, katılana … marka aracı satarken aracın … kilometrede olduğunu söylediği ve göstergesinde oynama yaparak gerçek kilometresini gizlediği, ancak katılanın sonradan arıza yapan aracı servise götürdüğünde aracın gerçekte… kilometrede olduğunun anlaşıldığı ve böylece sanığın dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; eylemin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu anlaşıldığından unsurları itibariyle oluşmayan dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.

(5237 S. K. m. 157)

Dava: Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Karar: Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.

Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.

Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

Araba alım satım işi yapan sanığın, katılana 2004 model Ford Fiesta marka aracı satarken aracın 87.000 kilometrede olduğunu söylediği ve göstergesinde oynama yaparak gerçek kilometresini gizlediği, ancak katılanın sonradan arıza yapan aracı servise götürdüğünde aracın gerçekte 150.000 kilometrede olduğunun anlaşıldığı ve böylece sanığın dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; eylemin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu anlaşıldığından unsurları itibariyle oluşmayan dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.

Sonuç: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 07.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.


AVUKATIN BEDELİNDE TAHRİFAT YAPILDIĞINI BİLDİĞİ SENEDİ TAKİBE KOYMASI

T.C.YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ

E. 2013/755K. 2015/22745T. 23.02.2015

AVUKATIN BEDELİNDE TAHRİFAT YAPILDIĞINI BİLDİĞİ SENEDİ TAKİBE KOYMASI ( Resmi Belgede Sahtecilik – Sanığın Suça Konu Senet Üzerinde Tahrifat Yapıldığını Bilmediğini Savunduğu/Tahrifat Yaptığı İddia Edilen Kişinin Değişen ve Samimi Görülmeyen Beyanları Dışında Delil Elde Edilemediğinden Sanığın Beraatine Karar Verileceği )

SENEDİN BEDEL KISMINDA SAHTECİLİK YAPILARAK BEDELİN ARTIRILMASI ( Avukatın Tahrifat Yapıldığını Bilerek Senedi Takibe Koyarak Resmi Belgede Sahtecilik Suçunu İşlediği İddiası – Sanığın Suça Konu Senet Üzerinde Tahrifat Yapıldığını Bilmediğini Savunduğu/Tahrifat Yaptığı İddia Edilen Kişinin Değişen ve Samimi Görülmeyen Beyanları Dışında Delil Elde Edilemediğinden Beraat Kararı Verilmesi Gerektiği )

RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK ( Avukatın Tahrifat Yapıldığını Bilerek Senedi Takibe Koyarak Resmi Belgede Sahtecilik Suçunu İşlediği İddiası – Sanığın Suça Konu Senet Üzerinde Tahrifat Yapıldığını Bilmediğini Savunduğu/Tahrifat Yaptığı İddia Edilen Kişinin Değişen ve Samimi Görülmeyen Beyanları Dışında Delil Elde Edilemediğinden Beraat Kararı Verileceği )
5237/m. 204

ÖZET : Avukat olan sanığın, müvekkili tarafından senette tahrifat yapılarak bedelin arttırıldığını bilerek icraya koymak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Sanık, aşamalarda suça konu senedin üzerinde tahrifat yapıldığını bilmediğini savunmuştur. Müvekkilinin aşamalarda değişen ve samimi görülmeyen soyut beyanı dışında sanığın mahkumiyetine yeterli kesin, somut ve her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediği gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1-Avukat olan sanığın A. Y. vekili olarak alacaklısı A. Y., borçlusu mağdur A. Ö. olan 2800 TL bedelli senedin A. Y. tarafından bedel kısmında tahrifat yapılarak bedelin 12.800 TL’ye çıkarıldığını bilerek icraya koymak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında, sanığın aşamalarda suça konu senedin üzerinde tahrifat yapıldığını bilmediğini savunduğu, A. Y.ın aşamalarda değişen ve samimi görülmeyen soyut beyanı dışında sanığın mahkumiyetine yeterli kesin, somut ve her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediği gözetilmeden, beraati yerine yetersiz gerekçelerle mahkumiyetine hükmolunması,
2-Kabule göre de; kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olan 5237 sayılı TCK.nun 53. maddesinin 1. fıkrasında yazılı hak yoksunluğuna hükmolunmaması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.02.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


EVLENME SIRASINDA KADINA ARMAĞAN EDİLEN ZİYNET EŞYALARI (ALTINLAR) KADINA AİTTİR. BOŞANMA HALİNDE GERİ VERME YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOKTUR.

T.C Yargıtay 4. Hukuk Dairesi

Esas No: 2002/10498

Karar No: 2003/770

Davacı B. ve M. tarafından, davalı F. aleyhine 8/6/2001 gününde verilen dilekçe ile altın eşyaların aynen iadesi olmazsa değerinin tahsilinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10/4/2002 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı M. davalı F.  ile resmen evlendiklerini, evlenirken davalıya düğün hediyesi olarak ziynet eşyası taktıklarını, bir süre sonra davalının iktidarsızlık nedenine dayalı olarak boşanma davası açtığını, dava sonunda boşandıklarını ve davalının kızlığının bozulmadığını belirterek takılan ziynetlerin iadesini istemiştir. Mahkemece dava kabul edilmiştir.

Evlenme sırasında kadına armağan edilen ziynet eşyaları kadına aittir. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yoktur. Mahkemenin davayı kabul gerekçesi olaya ve içtihatlara uygun değildir. Şu durumda, eşyaların geri alın­ması için bir neden olmadığına göre davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

KARAR : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27.01.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.


BAŞKA BİR İŞE GİREBİLMEK İÇİN İŞ YERİNDEN AYRILAN ÇALIŞAN, YAŞ HARİÇ DİĞER EMEKLİLİK KRİTERLERİNİ (15 YIL, 3600 GÜN) HAİZ OLSA DA KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANMAZ.

T.C. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Esas No:2015/28444

Karar No:2015/27696

Özet:

Davacının işten ayrılmadan yaklaşık 1 ay öncesinde yeni çalıştığı işyerine başvuruda bulunarak iş görüşmelerine girdiği, işe alımının sağlandığı ve buna ilişkin onay formunun düzenlendiği belirlenmekle davacının fesih tarihinde bir başka işyerinde çalışmak üzere ayrıldığı tespit edilmekle kıdem tazminatına hak kazanamayacağı…

Yerel mahkeme kararının davacı tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 28.01.2015 gün ve 2013/ 9093 Esas, 2014/ 2617 Karar sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, davacının başka bir işe girebilmek için işyerinden ayrıldığı ve bu yönüyle yaş hariç emeklilik kriterlerini haiz olsa da kıdem tazminatı alamayacağı gerekçesi ile bozmaya karşı direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararının süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiş olup, Dairemizin 6352 sayılı kanunun 40. maddesi ile eklenen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici ikinci maddesi uyarınca öncelikle inceleme yetkisi olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Y A R G I T A Y    K A R A R I

Dairemizin “Somut olayda davacı 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesinin birinci fıkrası (5) numaralı bendi uyarınca yaş hariç emeklilik koşulları olan onbeş yıl sigortalılık ve 3600 gün prim günü şartlarını sağladığını belirterek kıdem tazminatının ödenmesini istemiştir. Davacı daha sonra başka bir işverene ait işyerinde çalışmak üzere işe başlamıştır. Davacının işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir firmada çalışması hakkın kötüniyetli kullanılması olarak değerlendirilemez. Davacı kanunun kendisine verdiği hakkı kullanmıştır. Kanunda tanınan bu hakkın amacı, işyerinde çalışarak yıpranan ve bu arada sigortalılık yılı ile prim ödeme süresine ait yükümlülükleri tamamlayan işçinin, emeklilik için bir yaşı beklemesine gerek olmadan iş sözleşmesini aktif sonlandırabilmesine imkân tanımaktır. Bu nedenle davacının kıdem tazminatı isteminin kabulü yerine reddine karar verilmesi, hatalı olup bozmayı gerektirmiştir” gerekçesi ile verilen karara karşı yerel mahkemece “…davacının işten ayrılmadan yaklaşık 1 ay öncesinde yeni çalıştığı işyerine başvuruda bulunarak iş görüşmelerine girdiği, işe alımının sağlandığı ve buna ilişkin onay formunun düzenlendiği belirlenmekle davacının fesih tarihinde bir başka işyerinde çalışmak üzere ayrıldığı tespit edilmekle kıdem tazminatına hak kazanamayacağı ” gerekçesi ile direnilmiş olup, bozma kararının yerinde olmadığı, bu nedenle direnmenin doğru olduğu, yerel mahkemesince bu hususun düzeltildiği anlaşıldığından, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici ek ikinci maddesi uyarınca ONANMASINA, 07/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 




 

KİRA SÖZLEŞMESİNE TAHLİYE MADDESİ KONULMASI, KİRALAYANA SÖZLEŞMENİN BU MADDESİNE DAYANARAK TAHLİYE İMKANI VERMEZ. KANUNLARDA GÖSTERİLEN HALLER DIŞINDAKİ SEBEPLE TAHLİYE KARARI VERİLEMEZ. 

T.C. YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/4496 K. 2015/6451
T. 25.6.2015
KARAR : Dava, feshi ihbar nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde, davalı ile aralarında 1.12.2013 tarihli 4 yıl süreli kira sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin Hususi Şartlar 3. Maddesi gereği iki ay önceden yazılı olarak haber vermek kaydıyla kiracı veya kiraya verenin dört yılı beklemeksizin sözleşmeyi fesih hakkı olduğunu, bu maddeye dayanarak düzenlenen 09.06.2014 tarihli ihtar ile sözleşmenin 09.06.2014 tarihinde feshedileceğinin davalıya bildirilmesine rağmen tahliyenin gerçekleşmediğini belirterek kiralananın tahliyesini istemiştir. Davalı, sözleşme hükmünün fesih nedeni olamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, basiretli bir tacir olan davalının sözleşme yapıldığı sırada özgür iradesi ile sözleşmede yazılı şartı kabul ettiğini, bu şartın ise sözleşme serbestisi kapsamında değerlendirildiğinde geçerli olacağını belirterek süresinde açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu edilen işyerine ilişkin, taraflar arasında akdedilen 1.12.2013 başlangıç tarihli ve 4 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin 3. maddesinde iki ay önceden yazılı olarak haber vermek kaydıyla kiracı veya kiraya verenin dört yılı beklemeksizin sözleşmeyi feshedebileceği ve ilgili fesih durumunda tarafların müspet-menfi zararlarına ilişkin herhangi bir hak talebinde bulunamayacağı kararlaştırılmıştır. Kiralanan çatılı işyeri vasfında olduğundan 6098 sayılı TBK.nın Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları hükümlerine tabi olup, kanunda belirtilen tahliye sebepleri sınırlıdır. Aynı Yasanın 354. maddesine göre dava yoluyla kira sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin hükümler kiracı aleyhine değiştirilemez, 347. maddesi gereğince kiracı kira süresinin bitiminden en az on beş gün önce kiralananı tahliye edeceğini kiralayana yazı ile bildirmek suretiyle sözleşmeyi feshetmediği takdirde, sözleşme aynı şartlarla bir yıl daha uzamış sayılır. TBK.nın Konut ve Çatılı İşyerleri hakkındaki hükümler kiralayana sözleşme maddesine dayanarak feshi ihbar nedeniyle akdi fesih hakkı tanımaz.Türk Borçlar Kanununda ve özel kanunlarda gösterilen haller dışındaki sebeplerle tahliye kararı verilemez. Bu halde sözleşmenin 3. maddesi kiraya verene tek taraflı olarak akdi feshetme hakkı vermez. Davada 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda yazılı olan tahliye sebeplerinden hiçbirine dayanılmadığına göre, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile tahliye kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 25.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


 

ÇALIŞAN BARMENİN, İŞ YERİNDE AŞIRI DERECEDE ALKOLLÜ OLMASI, İŞVERENE HAKLI SEBEPLE FESİH İMKANI VERİR, İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI ÖDEMEZ

T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
2013/3956 E.
2014/37545 K.

İŞYERİNDE ALKOL ALMA/HAKLI FESİH/İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı işyerinde işyeri henüz inşaat iken çalışmaya başladığını, çeşitli görevlerde bulunduğunu, 1996 yılından itibaren barmen olarak görev yaptığını, 21.07.1989 -13.09.2010 tarihleri arasında askerlik hariç aralıksız çalıştığını, davacının işyerinde alkol kullanması gerekçesi ile haksız olarak işten çıkartıldığını, davacının işi gereği işyerinde alkol aldığını, servisten önce yaptığı içkileri kontrol etmek zorunda olduğunu, Yargıtay’ın işyerinde alkollü olmayı değil, sarhoş olmayı haklı sebep olarak kabul etmiş olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte fesih haklı bile olsa davacının sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı dikkate alındığında, kıdem tazminatına hak kazanacağının açık olduğunu iddia ederek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının ilk kez 20.09.2009 tarihinde aşırı derecede sarhoş olduğuna dair tutanak tutulduğunu, davacının morali bozuk olduğunu beyanla içki içtiğini kabul eder savunma verdiğini ve bu konuda davacının ihtar aldığını, 13.09.2010 tarihinde davacının 08:00 -16:00 vardiyasında çalışırken 15:30 civarında şüpheli davranışları ile dikkat çektiğini, davacının M……. Hastanesi’nde yapılan kan tahlili sonucunda kanında 206 mg / dl alkol bulunduğunun tespit edildiğini, bu durum nedeniyle derhal fesih hakkının kullanıldığını, fesih nedeninin işyerinde alkol alması değil, davacının işini yapmasına engel olacak şekilde sarhoş olması, çevresini rahatsız etmesi ve bu durumu defalarca tekrarlaması olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile kıdem ve ihbar tazminatlarının davalıdan tahsiline, diğer taleplerin reddine hükmedilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Davacı vekili temyiz isteminden 20/12/2012 havale tarihli dilekçesi ile feragat ettiğinden davacının temyiz isteminin feragat nedeniyle REDDİNE.
2-İş sözleşmesinin, işçinin işyerinde alkol alması nedeniyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
Dosya içeriğine göre davacının işyerinde çalıştığı sırada ayakta duramayacak ve merdivenlerden inemeyecek kadar alkollü olduğu, aynı gün hastaneden alınan doktor raporuna göre 206 promil alkollü olduğunun tespit edildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacının eyleminin olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu 84. ve 25/II-d kapsamında işverene haklı fesih imkanı taşıyan nitelik taşıdığı, işverence süresinde gerçekleştirilen feshin haklı nedene dayanması nedeniyle davacının kıdem ve ihbar tazminat taleplerinin reddi gerekeceğinin gözetilmemesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 08/12/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


 

PLAJDA MAYOLU ÇEKİLEN FOTOĞRAFIN YAYINI ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLALDİR

T.C YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ

2011/7345 E., 2012/8936 K.

KAMU YARARI / ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Dosya içeriğine göre; katılan mağdurenin plajda şezlonga uzanarak güneşlendiği sırada, rızası olmadan, sanık Ö.Evren tarafından fotoğrafının çekilip; imtiyaz sahibi, yayıncısı ve kapak sorumlusunun sanık İ.Hakkı olduğu İ…… L…… isimli derginin Temmuz 2005 sayısının ön kapağında, bilgisi ve izni olmadan yayınlandığı olayda, özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında, kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin, bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı nazara alınmadan; plajda mayolu olmakla, bir dergi kapağında mayolu fotoğrafın yayınlanmasının aynı kapsamda değerlendirilemeyeceği ve olayda kamu yararı da bulunmadığı gözetilmeden, “plajın kamuya açık alan olup, gizli alan olmadığı” şeklindeki, özel hayatı salt mekana indirgeyen ve yasal olmayan gerekçe ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak (BOZULMASINA), 03.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


CEZA MUHAKEMESİNDE SALT İKRAR MAHKUMİYET İÇİN YETERLİ DEĞİLDİR. İKRARIN BAŞKA DELİLLERE DAYANDIRILMASI GEREKİR.

T.C YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ
ESAS NO.2008/834
KARAR NO.2010/3241
KARAR TARİHİ.15.02.2010
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan sanık Şerafettin hakkında (Nevşehir Sulh Ceza Mahkemesi)’nce yapılan yargılama sonunda, 07.06.2006 tarihinde, 2005/597 esas, 2006/230 karar sayı ile mahkumiyet kararı verildiği; hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine,
dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen tebliğnamesi ile 10.01.2008 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi:
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosya kapsamına göre; başka suçlardan hakkında başlatılan soruşturma kapsamında, Cumhuriyet Savcılığında verdiği ifadesinde, esrar kullanmakta olduğunu belirtmesi nedeniyle hakkında kamu davası açılan sanığın, kendisine ait uyuşturucu madde ele geçirilemediği gibi, uyuşturucu madde kullandığının tıbben de saptanmadığı ve soyut ikrarı dışında, yüklenen suçu işlediğini somut bir olgu olarak ortaya koyan, her türlü şüpheden uzak, yasal ve yeterli herhangi bir kanıtın da bulunmadığının anlaşılması karşısında; beraatine karar verilmesi gerekirken, mahkumiyetine hükmedilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi (BOZULMASINA), 15.02.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.